Yamalardan üçüncüsü olan ASTEYA ‘çalmamak’ anlamına geliyor. Bu ilk duyduğumuz anda, zaten tanıdık bir etik kural gibi görünse de, Richard Freeman’ın aşağıda kısa çevirisine yer verdiğim ve bu konuya daha geniş bir anlam yükleyen yorumu ‘sahiplenmemek’ kavramı üzerine düşünmeye davet ediyor:
“…Hatta bu kendi kontolümüzde olan şeyler için bile geçerli. Örneğin sahibi olduğumuz ev gibi tüm fiziksel varlıklar bile her şey gibi geçici olarak görülmelidir. Sonuçta 'asteya' hiçbir şeyin bütünden ayrı ve özel olarak şahsımıza ait olduğunu iddia etmemektir. Eğer bedenimizin ve duyusal algılarımızın bize ait olmadığını, arka planlarından bağımsız olmadıklarını, hepimizin bir parçası olduğu yaşamın varlığının bağlayıcı ağı olduğunu göremiyorsak, bu da çalmanın bir biçimi olarak değerlendirilebilir.”
---
“It even implies to the things that come into the sphere of our influence, for example physical property – a house we might own – which must ultimately be seen as impermanent like else. In the end ‘asteya’ means to not claim anything as being exclusively ours and separate from all else. It could even be considered a form of stealing if we cannot see that our very body and our sense perceptions are not ours that they are not to be separate from their background, the interlinking web of existence of the life we are part of.”
(The mirror of Yoga, Richard Freeman, PP.174)
Görsel: http://lululemon.com/community/blog/asteya-in-action/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder