9 Şubat 2015 Pazartesi

Akışa Teslim Ol

Hart (Lazer) aldığımız eğitim sırasında, bir ara cümle arasında 'Surrender Day (Teslimiyet Günü)' diye bir kavramdan söz etti. Sadece ayda bir ya da haftada bir gün, tek bir gün kendini hayata teslim etme çalışması. Zaten aksini insanın kendine ikna etmesi pek mümkün değil. Nedendir bilinmez, hep hayatın dediği olmasın, benim dediğim olsun diye sonsuz bir çatışma halindeyiz var olanla. Hayatın akışı bundan pek yorulmuşa benzemiyor ama akıntıya karşı yüzen bizlerin bundan bitap düştüğü açık.

Neyse, derken günlerden bir gün ben de bunu denemeye karar verdim. Gece yatarken dedim ki kendime yarın TESLİMİYET GÜNÜM olsun ve her şeye EVET diyeyim.  Birisi bana ‘hadi gel, şöyle yapalım’ derse evet, bindiğim otobüs bozulursa o anki alternatife evet, haydi bakalım her şeye evet. Kendi kendime de diyorum ki 'aaa, ben zaten son derece uyumlu bir insanım. Bu benim için hiç de zor olmaz! Ben zaten hayata teslim olarak yaşıyorum.’ 

Deneyimimi dürüstçe aktarmam gerekirse günün sonunda fark ettm ki, benim her günüm direnç göstermekle geçen müthiş bir eneji kaybıyla sonlanıyor. Her şeye direnç gösteriyorum (Hatta güne 'hayır' ile başladığımı fark etmem bile günün ortalarını buldu. Çünkü, sabah çalar saat beni güne uyandırdığı an güne başlamak yerine, 'hayır' dedim, 'beni bırak daha uyumak istiyorum'.) Uzun lafın kısası günün yarısı, hayatın bana sunduğu teklifleri fark etmemekle geçti, çünkü daha düşünmeden o kadar ani hayır diyordum ki, onun bir seçim olduğunu bile fark etmiyordum. Neyse ki fark edip evet dediklerim de oldu; ki bunlar da normal şartlar altında asla evet demeyeceğim şeylerdi. Mesela grup koşusuna katılan erkek arkadaşım haydi bugün sen de gel dedi (Teslimiyet günü çalışmamdan habersiz). Normal şartlarda yoga yapan insan koşarmıymıştan tutun da ama ben sabah pratiğimi yaptıma uzanan türlü sebeplerle buna evet demek aklımın en küçük köşesine bile uğramayacakken evet dedim. Sonra ne mi oldu? Sadece kendime söylediğim türlü kandırmacaları fark etmekle kalmadım aynı zamanda koşmanın yarattığı o özgürlük hissine bayıldım! Ben spor yapmayı çok özlemişim. Hem ‘Ben yoga yapıyorum, kondisyonum çok iyi’ değilmiş mesela. Koşarken dilim dışarda grubun en arkasındaymışım, egom da bundan hiç memnun değilmiş. Gibi gibi gibi….  Bir gün, sadece tek bir gün bana çok şey öğretti. Öneririm. Bir günününüzü, sadece tek bir gününüzü kendinizden ve tercihlerinizden vazgeçerek yaşayın. Bir arkadaşınız o kafeye değil de bu kafeye oturalım derse ‘peki’ deyin, haydi bu sabah şu yoldan gidelim derse eşiniz ‘yok yol uzar’ demeyin, peki deyin. Her şeye peki deyin. Bakalım neler olcak. (Bu arada ben zaten öyleyim diyenler büyük bir yanılgı içine girebilirler. Deneyin, ne demek istediğimiz anlayacaksınız.)

Nedense BEN dediğimiz sınırların dışına çıkmamak için sıkı sıkıya tutunuyoruz duvarlarımıza. Oysa dışarda kaçırdığımız neler var neler. Hayat var!

Olur da denerseniz, lütfen deneyimlerinizi paylaşın, duymaktan ve dinlemekten ya da okumaktan zevk duyacağım. Bu arada, tabii ki mantığın bir yandan işliyor olacağını kısaca hatırlatmak isterim. Sınırları zorlayayım derken kendimizi göz göre göre ateşe atmak da yok, ona göre.

Bu arada, bu yazıyı neden bugün paylaştın derseniz, bugün de teslimiyet günüm de ondan. Bakalım hayat bana neler gösterecek...
------

2 yorum:

  1. öyleyse akşama bize gel derdim ama benim işim var heheh :)

    YanıtlaSil
  2. Hahhaa :) O zaman bir daha ki 'teslimiyet günü'ne diyelim!

    YanıtlaSil