bilinçaltı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bilinçaltı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Mayıs 2021 Cuma

Minerva Akademi ve Ömer Çeşit, bu akşam da bizi Prof. Dr. Zeynep SAYIN ile bir araya getirerek uçurdu. Bir kez daha insan aklının nerelere uzanabileceğini, bir insanın bilgisi ve tevazusu ile nasıl kendine hayran bırakabileceğini hatırlamış oldum. Konuşmanın konusu “Bilinçdışı imgeler ve Antroposen çağı” idi ve Zeynep Hoca bir sohbet havasında bizi bilincin katmanları arasında gezdirdi; düşünsel bir yolculuğa çıktık onunla. Gelen her soruya verdiği cevaplarda öyle sürprizli bir yerden dolaştırıyordu ki, konuşma boyunca kendimi ormanda kaybolmuş sanıp sonra tam da açmak istediğim kapının önünde buldum. 

Walter Benjamin ve Martin Heidegger’i andık, Jacques Lacan dedik, Edward Said ile oryantalizme uğradık, Roma çağı resimleriyle edilen Tanrı tasavvuruna  dokunduk, Roland Barthes ile dile uzandık ve insanı veriye dönüştüren çağımıza kadar geldik.

Aktarabileceğim kısımlar madde madde şöyle:  

💧 Aynı dili konuşabilmek için imge tanımını yaparak başladık. Lacan, insanların 9 aylık doğduğu için ve 7 ay erken dünyaya geldiğimiz için diğer memeliler gibi 4 ayakta duramadığımızı söylüyor. Yavaş gelişimimiz esnasında kendimizi anne bedeninin bir organı zannediyoruz. Kendi farklılığımızın ayrımında değiliz. İlk karşılaşma aynadaki görüntü ile oluyor. İmgem var, ama aramızda bir yarık var. Yansıma ve yanılsama. Hakikat ve görüntü. Ben ve öteki. Ben en az 2 kişiyim. Ben ve görüntüm. Ben ve aynadaki imgem örtüşen şeyler değil.

💧 Yokluğun, olmayışın, boşluğun konturu. Örneğin terk edildiniz. Olmayışın konturunu çizen bir yerden konuşur imge. Beni ezberle değil, sarsıcı olanla, bilmediğimle durmadan yüzleştirir.

💧 İmge, regülatör görevi görür. Zeynep hoca, sanat ve edebiyat için “imgeler, başka bir şeyi temsil ve ifade eder” diye öğretildi dedi ve ekledi “imge, temsilden değil, interaktif bir ilişkiden geldiğinde regülasyon görevi görüyor.” 

💧 Yetişkin kelebeğin ismi de imago. Kendi evrelerini tamamlamış olan kelebek.

💧 İmge aynı zamanda bir bellek deposudur (fosiller, taşlar da tüm yüzyılların belleğini taşırlar) ve de geleceğe dair bir alarm sinyali taşırlar. 

💧 Waldorf Okulları’nda çalışan bir katılımcı, Waldorf Okulları’nda ayna olmadığını vurguladı ve bu paylaşım, aynanın gösterdikleri üzerine biraz daha konuşma kapısı araladı. Bir diğer katılımcı oyuncu olduğundan ve şiir okurken imge kullandıklarından bahsetti. Zeynep Sayın, gerçek oyuncu, hiçkimse olmayı bildiği için herkesi oynayabilen oyuncudur; kendi imgeleminin nesnelerine takılmadığı noktada gerçek oyuncu olur, dedi.

💧 Ben ve görüntüm arasındaki yarık dışında imge üzerinden çocuk kendini örgütlemeye başlıyor.

💧 Aslında bilinçaltımız bile zaten diğerlerinin imgeleriyle dolu. Zaten hiç durmadan ötekinin dilini konuşuyoruz. Cinsel fantezilerimiz bile bizim değil, onlarındır. 

💧 Dil sadece susturulan değil, konuşmaya zorlayan bir şeydir. Bizi, aslında bizim olmayan bir yasanın, bir sermayenin dilini konuşmaya zorlamaktadır. Roland Barthes, göstergeleri kullanmaya zorladığı için dil baskıcıdır diyor. 

💧 İmge dediğimiz, geleneksel olan imge tanımları da genelde ezberden gelirler. Zihnimizden bilinçaltımızdan hiç durmadan bizi istila ederler. Ben bir ötekidir. Benim içinde ben olmayandan kurtulmak gerekir. Ötekilikten kurtulabildiğimiz, özgürleştiğimiz zaman, dilimizi konuşmaya başlayabiliriz. 

💧 Rüyaların pek çok katmanı var. İlk katmanı çöp. Yediklerimizi sindirircesine gün içinde gördüğümüz tüm ıvır zıvırı atmak zorundayız. Bu, günlük temizlik. Psikoterapi psikanaliz gibi süreçler bastırılmışlık ve fırlatılmışlıklardan kurtulmayı amaçlıyor.

💧 Mevlana, İbnü'l-Arabi gibi bilgeler rüyalarında aldıkları bilgilerden söz ediyor. Ötekilikten kurtuldukları noktada belki gerçekten bir başka ötekinin bilgisiyle tanışabiliyorlar. Bilinçaltı ile bilinçüstü arasında bir ayrım olsa gerek. 

💧 Temsil mekanizması, hiyerarşiye dayalı bir mekanizma. 

💧 İnsanın veriye dönüşmesi ile, motorize gıda ve motorize tarım endüstrileri ile insanların sentetik silahlarla öldürülüyor olması, aynı jestin hakikati. Ben doğaya, taşa, insana nasıl bakıyorsam dünyaya aynı şekilde bakıyorum. Her şeyin fosil yakıta bağlı olduğu bir düzen içinde, insan olarak üstte konumlanarak doğayı nesneleştirmek, aslında dünyayı yok etmek demektir. Toprağa kömür deposu ve petrol muamelesi yaparak insana da insan kaynağı muamalesi yapmak...

NAÇİZANE YORUMUM
O kadar kıymetli bir sohbetti ki, Zeynep Sayın’ın konuşmasının esansını bile buraya aktarmakta zorlandım. Yogaya bağlamam gerekiyor mu tüm bunları, bilmiyorum, belki de gerekmiyor; ama yine de bir iki cümle söyleyesim var. Her ne kadar hepimiz imgemizle çoktan tanışmış ve birlik hissinden uzaklaşmış olsak da, yoga stüdyolarında ayna olmamasını, bakışı içe çevirme hali ile imgelememizden uzaklaşıp “ben”e odaklanmaya bir davet gibi düşünüyorum. Hayat boyu bitmeyen bu arayışta, ötekilikten kurtulma, kendi sesimi bulma ve kendi dilimi konuşma yolculuğumda yoga ve meditasyonun bana ışık tuttuğunu düşünüyorum. Acıya mesafelenen ve insanı veriye dönüştüren bu çağda kendimize bakmaya, kendimizle yüzleşmeye devam edelim; doğaya ve dünyaya hükmetmediğimiz bir dünyanın hayali ve umuduyla...  


8 Ocak 2019 Salı

Surya Kriya

16 Ocak Çarşamba, İstanbul YogaŞala Nişantaşı 20:00 Kundalini Yoga dersinde Surya Kriya ile bedenlerimizde güneş enerjisini harekete geçireceğiz. Bu soğuk kış günlerinde içimizi ısıtacağına eminim. Bu kriya ile bedenin güneşle ilgili tüm nitelikleri taşıyan pingala nadi kanalı üzerinde çalışarak bedenin sağ kısmını güçlendireceğiz. 

Dinamik ve ve canlı hissettiren bu hareketler sonrasında uygulayacağımız meditasyon ise geçmişin bilinçaltı anılarının yarattığı gelecek korkularını ortadan kaldırmaya yönelik olacak. Bu meditasyon ile güneşin yaydığı iyimserliği kalp merkezine taşıyacağız. Temiz bir zihin ile açık bir kalp yaratmak isteyen herkesi bekliyorum. 

18 Aralık 2017 Pazartesi

KOZMİK SENFONİ

Bu hafta sonumu sergilere ayırdım. Benim için sanat, ötede olanla bağ kurma araçlarından biri. Varlıkları, olayları ve hayatı anlamaya dönük ince bakış ve gerçeği arayış hali; yani kimi zaman matematiksel oranla ve ölçülü olanla, kimi zaman ilahi akılla açıklanan sanat, beni her zaman daha yüksek bir bilinç haline taşıyor.  (Aslında bilim ve özellikle matematik için de aynı şeyi söyleyebilirim. Sonsuzluk Teorisi filmini izleyenler, neden böyle ifade ettiğimi anlamaya daha yakın olmalılar.) Bir sanatçının eserini yaratırken ona ruhunun derinliklerinden yol gösteren bilinç hali, belki de yoga ile yaklaştığımız yere yakın sularda seyrediyor.

Cumartesi günü gördüğüm ve burada sözünü etmek istediğim, Başak Çoraklı’nın KOZMİK SENFONİ isimli sergisi; çünkü buradaki çalışmalarda kozmik döngü farklı bir boyutta ifade buluyor. Güneş, ay ve gezegenler; renklerle, çakralarla ve seslerle bir dans içinde. Her şey birbirini tamamlıyor ve aslında aynı şarkıyı söylüyor sanki. Sayıca çok fazla sayıda eser yok, ama sergide yer alan tüm çini ve seramikler, büyük desenler ve dijital baskılar başka türlü dile getirdiğimiz bilinç halinin bir başka yansıması gibi. Tam da bu sebepten 24Aralık’a kadar MSGSÜ Tophane-i Amire’ye uğrayın derim ve sanatçının, evrenin tohum sesi OM’u bir başka düzlemde açıklarcasına kelimelere döktüğü metni ile davetimi tamamlamak isterim:

“Başlangıçta her şey karanlıktı…

Kesif, koyu bir karanlık, şekilsiz bir boşluk ve görkemli bir sessizlik vardı.

O görkemli sessizliğin içinde dönen dev orkestra kozmik senfoninin ilk notasını titreştirdiğinde zamanın ruhu harekete geçti ve evrenin kalbi tıpkı bir metronom gibi atarak boşluğun içinde genişlemeye başladı. Genişledikçe gökkubbenin ışıkları yandı; titreşimlerin, renklerin, notaların ve gezegenlerin birbiri içinde devindiği eşsiz dans.


Ve böylece başladı”  Yrd. Doç Başak Çoraklı Aralık 2017



20 Mart 2017 Pazartesi

Aylaklığa Övgü

Oto Pilot, Andrew Smart, Nail Kitabevi
Geçen hafta bir kitap çıktı karşıma, şöyle bir göz attıktan 5 dakika sonra çantamdaydı: OTO PİLOT. Aylaklığa övgü olarak özetleyebileceğim kitabın kapağında ”hiçbir şey yapmamanın bilimi ve sanatı” yazıyor. Tembelliği övüyor diye burun kıvırdığınızı görür gibiyim, ama bu son derece akademik bir çalışma. Yazarı bir bilim insanı. Nörobilim ve psikoloji perspektifinden bakarak 21. yüzyılın her gün biraz daha unutturduğu eylemsiz olma halini ve onun esas potansiyelimizle ilişkisini anlatıyor.

Öğrenme ve dinlenme ilişkisini okuduğumda, yoga derslerindeki son dinlenme pozu “savasana”nın kıymetini -bedenim biliyor ama- bilişsel olarak da kavradım. O yüzden kitaptan yaptığım alıntı, türlü mazeretlerle savasana’da kalmamayı tercih eden öğrencilere gelsin!

Kendi bilinçaltını keşfetmenin çoğu insan için ürkütücü bir deneyim olabileceğinden bahseden Smart şöyle yazmış: “Kim bilir; belki de bilinçaltınızda, orada bırakmayı tercih edeceğiniz pek çok şey gizlidir: Kayıtsız kalmak adına, yoğun bir iş programıyla bastırdığınız bu rahatsız edici şeyler durduk yere bilincinize girmek için kapıyı çalıyor mu hiç? İşkolik teriminin müşterek anlamı, insanların sürekli çalışarak duygusal acılardan kaçındıkları için aylaklık ve hareketsizliği katlanılmaz bulmalarıdır.” OTO PİLOT, Andrew Smart, Nail Kitabevi


Gün içinde oradan oraya koşuyorsanız, elinize telefonu alıp hızla twitter ve facebook’a bakıp, oradan instagram’a atlayıp ışık hızıyla işinize dönüyorsanız, hafta sonlarını ve her planlanmamış zaman dilimini boş kalacak endişesiyle tıka basa doldurup dans derslerinden turlara, resim kurslarından yoga kamplarına, şarap tadımlarından spor etkinliklerine türlü türlü etkinliklerle donatıyorsanız, hayatta çok ciddi bir şeyi ve nimetlerini fena halde kaçırıyor olabilirsiniz. Hemen durun. Elinizdeki etkinliği usulca yere bırakın. İç gözlem, duygusal deneyimler ve kendi üzerine düşünmenin önemini hatırlayın. Sonra ister meditasyon yapın, ister bir ağacın gölgesinde bulutları kovalayın…