25 Mayıs 2021 Salı

HAYIR DEMENİN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ

 

HAYIR DEMENİN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ
Hayır diyememek iş yaşamında aile yaşamına pek çok alanda bizi olumsuz etkiliyor ve stres yaşıyoruz. Yol açtığı sağlık sorunları ise uykusuzluktan yorgunluğa, tükenmişlikten depresyona uzanıyor; yani hayır dememenin psikolojik maliyeti çok yüksek. Her "hayır" diyemediğimizde başkalarının hayallerini ve hayatlarını yaşıyoruz.

HAYIR DEMEYİ ÖĞRENİN, HAYATINIZ İYİLEŞSİN
Diğerleriyle sağlıklı ilişkiler sürdürürken güçlü hissetmek için hayır diyebilmek önemli. Hayır demek, sağlıklı sınırlar belirlemenize yardımcı olur ve başkalarının sizden ne bekleyebilecekleri konusunda netlik kazanmasını sağlar.
 
Hayat boyu EVET demişseniz, 1 günde dünyanız değişmeyecek. Ama pratikle adım adım ilerleyebilirsiniz. Kendinizle iyi ilişkiler kurmanın ve gerçek ilişkilere adım atmanın yolu buradan geçiyor. HAYIR demeyi çocukken öğrenecek kadar şanslı olamadıysanız yalnız değilsiniz ve treni kaçırmadınız. İlk 'HAYIR’ınız ile ilk adımı her an atabilir ve adım adım bu yolda ilerleyebilirsiniz. Dürüst ve net olmak öğrenilebilir.

HAYIR DİYEMEMENİN BAŞLICA NEDENLERİ
Herkes bizi sevsin istiyoruz. Belki koşullu seven, katı ebeveynlerimiz vardı ve reddetmememiz gerektiğini öğrendik. Kendimizi yeterince tanımıyor ve sınırlarımızı koruyamıyoruz. İşyerinde kariyerinde yükselmenin yolu ‘EVET’ten geçiyor sanıyoruz. Onay ihtiyacı içinde EVET’lere sarılıyoruz. Özellikle de bizim kültürümüzde bunu öğrenmediğimiz için bu 5 kelimeyi sarf etmekte ya da ima etmekte çok zorlanıyoruz. Bu yanlışmış gibi geliyor. Oysa değil!

KENDİ SAĞLIĞIMIZ İÇİN HAYIR
Hayır, benim sınırlarımdır; benim kim olduğumu tanımlar, tercihlerimi ve ihtiyaçlarımı ortaya koyar. Onu tanımayan ve yok sayan bir insan -ister ailemden biri ister arkadaşım olsun- gerçekten bana yakın olmalı mı? Belki de sormamız gereken esas soru budur.

HAYIR DEMENİN YOLLARI - ÖRNEK CÜMLELER
Hayır diyememek için çözüm arıyorsanız ve hayır diyebilme becerisini geliştirmek istiyorsanız, bazı örnek cümleler ile işe başlamak iyi bir fikir. Fazla açıklama yapmayın, dürüst ve net olun ve özür dilemeyin!

“Güzel bir fikir ama ben bugün açık havada olmak istiyorum.”

“İhtiyacını anlıyorum ama şu anda benim önceliğim bu dosyayı tamamlamak.”

 “Sorduğun için teşekkürler ama bugün evde kalmaya ihtiyacım var.”

 “Desteğe ihtiyacın olduğunu anlıyorum ama şu anda zamanım yok.”

 “Zor durumda olduğunu anlıyorum ama yardımcı olamayacağım.”

 "Beni düşündüğün için minnettarım, ama korkarım o gün doluyum."

 "Bu ilginç bir fırsat gibi görünüyor, ancak şu anda vaktim yok. Belki [bir zaman çerçevesi verin] içinde tekrar sorabilirsin. "

 "Bu haftam bazı acil projelerle dolu ve yeni talepleri kabul edemeyeceğim."

 “Kulağa hoş geliyor ama şu an iyi bir zaman değil, belki bir dahaki sefere.”

 “Sorduğun için teşekkür ederim ve yapamam.”

 “Haklı olabilirsin ve hayır”

 “Sana önem veriyorum ve hayır”

 “Heyecanını görüyorum ve hayır”

 “Seni memnun etmek istiyorum ve hayır”

"Sana hayır demekten korkuyorum. Lütfen bana destek ol ve şu andaki yanıtım hayır."


ERTELEMEK (NE HAYIR NE DE EVET): “Bunu düşünmek için bana biraz zaman tanır mısın? 2 saat sonra cevap versem olur mu?” (Özellikle kendiniz bahane üretme eğilimi içinde bulursanız, hemen erteleme yoluna gidin. Sonrasında ise “Düşündüm ve gelmemeye karar verdim” diyebilirsiniz.) "Bunu yapmak istiyorum ama Nisan ayına kadar müsait olamayacağım. O zaman bana tekrar sorar mısın? "  "Bunu düşünmeme izin ver, sana geri döneceğim."

HAYIR demeden HAYIR demek: “Sana yardımcı olamam ama şu örnek üzerinden kendin halledebilirsin.”

KİŞİSELLEŞTİRMEDEN: "Sorduğun için teşekkür ederim ama yaz boyunca seyahat etmeyi düşünmüyorum." ‘HAYIR’ımızın kişisel olmadığını söylemenin kolay bir yolu da "azami seviyeye ulaştım" demektir.

ALTERNATİF ÜRETMEK: "Ben yapamam ama bunu yapabilecek birini tanıyorum. Senin için ona sormamı ister misin?” “Seni görmek isterim ama bu tarihlerin hiçbiri benim için uygun değil. Bana farklı bir tarih önerebilir misin?" “Bu istediğin raporu 1 günde yapamam ama 1 hafta içinde teslim edebilirim.” "Şu anda zamanım yok. Size yardım edebilecek birini tavsiye edeyim. "

BAŞKA ÇÖZÜMLER SUNMAK: "Etkinliğinizde konuşamam, ancak bunu blogumda tanıtmanıza yardımcı olacağım."

NEDENİ BAŞKASINA YÜKLEMEK: "Davet için çok teşekkürler, o gün oğlumun maç günü ve ben hiçbir maçını kaçırmıyorum."

SESSİZLİK: “Tüm istekler yanıt gerektirmez. Bir isteği görmezden gelmek kabalıktır, ancak bazen en iyi yol sessiz kalmaktır.


HAYIR DEYİN VE ARKANIZA BAKMAYIN
Bir daveti reddettiğiniz zaman, bir teklifi geri çevirdiğiniz zaman hissettiğiniz pişmanlık veya suçluluk duygusuna değil, hayır demenin size yarattığı alana, fırsatlara ve iyiliğe odaklanın. Belki o partiye gitmeyerek kendinize daha iyi dinlenme fırsatı yarattınız; belki o işe hayır diyerek daha eğlenceli bir etkinlik için zaman kazandınız. Durum ne olursa olsun, “hayır”ınızın olumlu sonucuna odaklanın.

HAYIR VE YOGA
YOGA dünyasında sık sık kabul etmek, akışta olmak gibi kavramlar vurgulanıyor ama bazen bu yaklaşım HAYIR diyemeyen insanlara yeni bir konfor alanı açıyor. O yüzden bu yazıyı yazmak ve HAYIR kapısını aralamak istedim. Çünkü bana göre “önce ben, benim ihtiyaçlarım, benim sorumluluklarım, benim sağlığım” demek bencillik değil, zarar vermeme ilkesi AHİMSA’ya daha yakın.

Bana ilham veren uzman doktor ve aile danışmanı Fatma Özlem Çaylak’a teşekkürler.

 


22 Mayıs 2021 Cumartesi

YogaŞala Kundalini Yoga seansında Power to Heart kriyası ile güçlü ve açık bir kalp

Kundalini Yoga ile Aç Kalbini


Bu cumartesi sabahı erkenden uyandım. 27 Mayıs 2021 Perşembe akşamı YogaŞala online programında Zoom üzerinden uygulayacağımız Kundalini Yoga seansının içeriğini hazırladım. Ders hazırladığımda içimi bir heyecan kaplıyor ve onu öğrencilerimle paylaşacağım anı sabırsızlıkla beklemeye başlıyorum.  Yıllar önceydi -Esra Banguoğlu Öğüt'ün YogaŞala'da ders verdiği dönemden bahsediyoruz- belki 8-10 senesi var; bir hafta sonu arkadaşıma doğum günü hediyesi olarak onun kadınlara özel atölyesini satın almıştım ve o cumartesi gününü birlikte Nişantaşı stüdyosunda geçirmiştik. Bir kadın olarak gücünü kullanmaya odaklanan bu atölyenin kitapçığı hala bende. İşte bu haftanın kriyası da oradan geliyor: Bridge Series - Power to Heart. Köprü serilerinden Kalbe Güç veren bir kriya.


Kundalini dersleri için her perşembe akşamı 19:30'da Zoom'da buluşuyoruz. Katılmak isterseniz YOGAŞALA sayfasını ziyaret edebilirsiniz. Kapanmalar bitene dek şimdilik durum böyle. Bu hafta menümüzde bol bol ateş nefesi var. Ateş nefesi ile bedeni arındırarak yolculuğumuza başlayacağız. Uzun bir ısınma serisi planlıyorum. Ardından kriyayı uygulayacağız, odağımız ise var olanı teslimiyet içinde açık bir kalple karşılayabilme potansiyelimizi artırmak. Kalbe güç pompalayan bu güçlü seriyi manyetik alanı dengeleyerek tamamlayacağız. 
 

21 Mayıs 2021 Cuma

Minerva Akademi ve Ömer Çeşit, bu akşam da bizi Prof. Dr. Zeynep SAYIN ile bir araya getirerek uçurdu. Bir kez daha insan aklının nerelere uzanabileceğini, bir insanın bilgisi ve tevazusu ile nasıl kendine hayran bırakabileceğini hatırlamış oldum. Konuşmanın konusu “Bilinçdışı imgeler ve Antroposen çağı” idi ve Zeynep Hoca bir sohbet havasında bizi bilincin katmanları arasında gezdirdi; düşünsel bir yolculuğa çıktık onunla. Gelen her soruya verdiği cevaplarda öyle sürprizli bir yerden dolaştırıyordu ki, konuşma boyunca kendimi ormanda kaybolmuş sanıp sonra tam da açmak istediğim kapının önünde buldum. 

Walter Benjamin ve Martin Heidegger’i andık, Jacques Lacan dedik, Edward Said ile oryantalizme uğradık, Roma çağı resimleriyle edilen Tanrı tasavvuruna  dokunduk, Roland Barthes ile dile uzandık ve insanı veriye dönüştüren çağımıza kadar geldik.

Aktarabileceğim kısımlar madde madde şöyle:  

💧 Aynı dili konuşabilmek için imge tanımını yaparak başladık. Lacan, insanların 9 aylık doğduğu için ve 7 ay erken dünyaya geldiğimiz için diğer memeliler gibi 4 ayakta duramadığımızı söylüyor. Yavaş gelişimimiz esnasında kendimizi anne bedeninin bir organı zannediyoruz. Kendi farklılığımızın ayrımında değiliz. İlk karşılaşma aynadaki görüntü ile oluyor. İmgem var, ama aramızda bir yarık var. Yansıma ve yanılsama. Hakikat ve görüntü. Ben ve öteki. Ben en az 2 kişiyim. Ben ve görüntüm. Ben ve aynadaki imgem örtüşen şeyler değil.

💧 Yokluğun, olmayışın, boşluğun konturu. Örneğin terk edildiniz. Olmayışın konturunu çizen bir yerden konuşur imge. Beni ezberle değil, sarsıcı olanla, bilmediğimle durmadan yüzleştirir.

💧 İmge, regülatör görevi görür. Zeynep hoca, sanat ve edebiyat için “imgeler, başka bir şeyi temsil ve ifade eder” diye öğretildi dedi ve ekledi “imge, temsilden değil, interaktif bir ilişkiden geldiğinde regülasyon görevi görüyor.” 

💧 Yetişkin kelebeğin ismi de imago. Kendi evrelerini tamamlamış olan kelebek.

💧 İmge aynı zamanda bir bellek deposudur (fosiller, taşlar da tüm yüzyılların belleğini taşırlar) ve de geleceğe dair bir alarm sinyali taşırlar. 

💧 Waldorf Okulları’nda çalışan bir katılımcı, Waldorf Okulları’nda ayna olmadığını vurguladı ve bu paylaşım, aynanın gösterdikleri üzerine biraz daha konuşma kapısı araladı. Bir diğer katılımcı oyuncu olduğundan ve şiir okurken imge kullandıklarından bahsetti. Zeynep Sayın, gerçek oyuncu, hiçkimse olmayı bildiği için herkesi oynayabilen oyuncudur; kendi imgeleminin nesnelerine takılmadığı noktada gerçek oyuncu olur, dedi.

💧 Ben ve görüntüm arasındaki yarık dışında imge üzerinden çocuk kendini örgütlemeye başlıyor.

💧 Aslında bilinçaltımız bile zaten diğerlerinin imgeleriyle dolu. Zaten hiç durmadan ötekinin dilini konuşuyoruz. Cinsel fantezilerimiz bile bizim değil, onlarındır. 

💧 Dil sadece susturulan değil, konuşmaya zorlayan bir şeydir. Bizi, aslında bizim olmayan bir yasanın, bir sermayenin dilini konuşmaya zorlamaktadır. Roland Barthes, göstergeleri kullanmaya zorladığı için dil baskıcıdır diyor. 

💧 İmge dediğimiz, geleneksel olan imge tanımları da genelde ezberden gelirler. Zihnimizden bilinçaltımızdan hiç durmadan bizi istila ederler. Ben bir ötekidir. Benim içinde ben olmayandan kurtulmak gerekir. Ötekilikten kurtulabildiğimiz, özgürleştiğimiz zaman, dilimizi konuşmaya başlayabiliriz. 

💧 Rüyaların pek çok katmanı var. İlk katmanı çöp. Yediklerimizi sindirircesine gün içinde gördüğümüz tüm ıvır zıvırı atmak zorundayız. Bu, günlük temizlik. Psikoterapi psikanaliz gibi süreçler bastırılmışlık ve fırlatılmışlıklardan kurtulmayı amaçlıyor.

💧 Mevlana, İbnü'l-Arabi gibi bilgeler rüyalarında aldıkları bilgilerden söz ediyor. Ötekilikten kurtuldukları noktada belki gerçekten bir başka ötekinin bilgisiyle tanışabiliyorlar. Bilinçaltı ile bilinçüstü arasında bir ayrım olsa gerek. 

💧 Temsil mekanizması, hiyerarşiye dayalı bir mekanizma. 

💧 İnsanın veriye dönüşmesi ile, motorize gıda ve motorize tarım endüstrileri ile insanların sentetik silahlarla öldürülüyor olması, aynı jestin hakikati. Ben doğaya, taşa, insana nasıl bakıyorsam dünyaya aynı şekilde bakıyorum. Her şeyin fosil yakıta bağlı olduğu bir düzen içinde, insan olarak üstte konumlanarak doğayı nesneleştirmek, aslında dünyayı yok etmek demektir. Toprağa kömür deposu ve petrol muamelesi yaparak insana da insan kaynağı muamalesi yapmak...

NAÇİZANE YORUMUM
O kadar kıymetli bir sohbetti ki, Zeynep Sayın’ın konuşmasının esansını bile buraya aktarmakta zorlandım. Yogaya bağlamam gerekiyor mu tüm bunları, bilmiyorum, belki de gerekmiyor; ama yine de bir iki cümle söyleyesim var. Her ne kadar hepimiz imgemizle çoktan tanışmış ve birlik hissinden uzaklaşmış olsak da, yoga stüdyolarında ayna olmamasını, bakışı içe çevirme hali ile imgelememizden uzaklaşıp “ben”e odaklanmaya bir davet gibi düşünüyorum. Hayat boyu bitmeyen bu arayışta, ötekilikten kurtulma, kendi sesimi bulma ve kendi dilimi konuşma yolculuğumda yoga ve meditasyonun bana ışık tuttuğunu düşünüyorum. Acıya mesafelenen ve insanı veriye dönüştüren bu çağda kendimize bakmaya, kendimizle yüzleşmeye devam edelim; doğaya ve dünyaya hükmetmediğimiz bir dünyanın hayali ve umuduyla...  


17 Mayıs 2021 Pazartesi

KLİNİK PSİKOLOG ALARA KÖKSAL İLE CİNSELLİĞE DAİR

Kadim Cinsellik
Minerva Akademi Nörofelsefe Psikoloji Sempozyumu’nda bugün Klinik Psikolog Alara Köksal ile cinselliğin çocukluktan itibaren davranışlarımızı nasıl şekillendirdiğini konuştuk. Alara hanım, duru anlatımıyla bizleri aydınlattı ve soru sormak konusunda cesaretlendirdi. Kendi adıma bu sohbeti son derece özgürleştici buldum. Hep gündemde olan ama hep kapalı kapalı kapılar ardında kalan bir konu olduğu için ve özellikle Türkiye’de bir tabu olduğu için bol bol not aldım, tümünü de elimden geldiğince paylaşıyorum. Kadın erkek ilişkilerindeki tabulardan eşcinselliğe, çocuklara verilecek cinsel eğitimden cinsel işlev problemlerine, manipülasyonlardan fantezilere uzanan bu sohbetin özeti benin kalemimden madde madde şöyle:


ÇOCUKLUKTA BAŞLIYOR Cinselliğin çocukluk çağı yani cinsiyet rollerinin belirlendiği zaman çok önemli. Erkek çocuklara “aslan oğlum” ya da “göster pipini” denirken kızlara “oranı kapat” “ne merak ediyorsun, sorma öyle sorular” deniyor. İki uç da hem kadını hem erkeği olumsuz etkiliyor. Erkekte üstünlük tavrı pekişiyor ve her zaman hazır olmak zorunda hissediyor. Kadın ise iyiden iyiye pasifize oluyor. Her iki tarafta da kaygı ve problemler baş gösteriyor. Buna performans anksiyetesi deniyor. Erkek çocuk doğunca sevinen annenin söylemleriyle yetişen erkek, kendi deyimiyle 1-0 önde başlıyor ve bu nesiller boyu aktarılıyor. Kadın maddi olarak da erkeğe bağlı olduğu için erkek üstün hissediyor.

CİNSELLİK Kişinin en büyük cinsel organı beynidir. Cinsellik sadece penis-vajina birlikteliği olarak algılanıyor, ama cinsellik bir ağacın gövdesi gibidir ve hayatın pek çok alanı doğrudan ya da dolaylı olarak ondan etkilenir. Penis ve vajina birlikteliği olayın en sığ kısmı. Cinsellik, her iki kişinin birbirine temas ettiği an başlıyor. Sinir uçları sadece erojen bölgelerde değil, bedenin pek çok noktasında var. Aheste ilerleyerek ön sevişme yapmak, cinsellikte çok önemli. Alara Hanım danışanlarından ve eğitimlerden edindiği bilgilere dayanarak haftada 3 cinsel ilişkiyi kişilerin birbirine bağlılığı açısından ideal olarak tanımlıyor.  Ayda1-2 ise sağlıklı bir cinsel hayat değildir, diyor.

CİNSEL İŞLEV PROBLEMLERİ Yaştan bağımsız olarak hepimizin kulağına çalınan çeşitli cinsel mitler var. Bunlar, hiçbir bilimsel dayanağı olmayan ve kulaktan kulağa aktarılırken devleşen içi boş söylemler. Özelliklede ilk geceye dair korkutucu söylemler, bilinmezlik ve soru işaretleri, kaygıyı da beraberinde getiriyor. “Acaba yeterli gelebilecek miyim” kaygıları, cinselliği duyu organlarının devreye girdiği bir sanat olmaktan çıkarıp kalitesiz bir cinsel yaşama götürüyor. Kişilerde performansa dayalı problemler ortaya çıkıyor. Kişiler, zevk almaktan ziyade performansa odaklanıyor ve bunlar pekiştiğinde kadınlarda vajinusmus (pelvik tabanın istemsiz kasılarak cinsel birlikteliğin imkansız hale gelmesi durumu), erkeklerde erken boşalma ya da isteksizlik gibi cinsel işlev problemleri ortaya çıkıyor.  Bu problemler aslında kaygı problemleri ve eğitim ve rütbeye bakmıyor. Vajinusmus problemleri yaşayan kadınlar, kaygı nedeniyle oral seks gibi alternatif yollarla çözüm arayarak kendini es geçiyor. Erken boşalmanın temelinde de kaygı yatıyor. Pohpohlanarak büyütülen erkek, en ufak değişiklikle baş edemiyor ve bunun suçunu karşı tarafa yükleyebiliyor. Başarıya odaklanmaktansa kendini partnerine vermesi daha önemli. Cinsel işlev bozuklukları erteleniyor. Viagra ve benzeri ilaçlarla durum bastırılıyor ama bunlar anlık çözümler. Aslında terapi sürecine adım atmak esas. Erken boşalma, vajinusmus gibi problemlerde çiftler “onun problemi” derler ama “bizim problemimiz” olarak yaklaşmaları gerekir; çiftler bir bütün olarak algıladığında ortaya ahenk çıkacaktır.

ÖZGÜVEN Yaratıcılık, kendine inanmak ve özgüvenle ilişkili. Cinsel açıdan sıkıntı yaşadığın bir süreçteysen hayatın her noktası bundan etkileniyor. Cinsellikle ilgili bir problem yaşandığında kişinin kendine olan inancı olumsuz etkileniyor. Cinselliğin dengeye gelmesiyle özgüvende artış gözlemleniyor.

MANİPÜLASYON – Daha çok kadınların maruz kaldığı manipülasyonlara ışık tutmak gerek. Kadınlar cinselliğin bastırıldığı ortamlarda büyüdükleri için partnerin tatmin olmasına odaklanıyor. Çoğumuz kadının zevk ve dürtüsünün bastırılabilir olduğu algısıyla büyüyoruz. Oysa her iki tarafın da maksimum doyum alması sağlanmalı.

SÜRPRİZ! Kızlık zarı diye bir şey yok. Kızlık zarı denen şey, vulva ve içe doğru giden ritmik kas grubu. Kızlık zarı bir hurafe. Çünkü aslında cinsel birliktelik yaşamış biri istemediği bir birlikteliğe girdiğinde de kanama olabilir. Oysa bu yüzden kurban edilen insanlar var. Bilerek ilerlendiğinde, adımlar doğru atıldığında ilk birliktelikte ağrı ve kanama olmadığı bilimsel bir gerçek.

İLETİŞİM ESAS: Partnerlerin cinsellikle ilgili duygu ve düşüncelerini paylaşması gerekir, çünkü duygular paylaşıldıkça hafifler. Kaliteli iletişim çok önemli. Özellikle bizim toplumumuzda içe atarak ertelemek ve biriktirmek çok yaygın. Kişi istismara uğrayıp susuyor ve önceki susuşların etkisiyle daha da çok susuyor. O kadar çok susuyor ki kişi, artık yeni bir talep geldiğinde bunu da kabul edeyim noktasına gelip kendinden ve evlilikten uzaklaşıyor. Alara Köksal diyor ki, ilişkide sustuğunu hissettiğin hangi nokta varsa anında iletişime geçmek lazım. Biriktirince bir dünya biriktirmiş oluyorsun ve bu her konu için geçerli. Fark ettiği o ilk an, konuş!

ÇOCUKLARA CİNSELLİĞİ NASIL ANLATMALIYIZ? Alara Köksal, her iki uca da karşı. Her şeyi anlatmak da çocuklarda travma yaratabilir. 5-6 yaşında henüz diğerleriyle etkileşime girmeden ufak ufak anlayacağı tarzda (sevgimizin karşılığı olarak sen dünyaya geldin gibi) anlatılabilir ve yaş ilerledikçe seviye artırılabilir. Rayka Kumru’nun çocuklara özgü kitapları cinselliği bilimsel ve mantıklı olarak anlattığını söyledi ve yol haritası olarak önerdi. Ergenlerde ise daha hassas olduğu için, “biliyorum yaşayacaksın” gibi genel cinsellik kavramından bahsedilebilir, dedi.

CİNSEL FANTEZİLER Fantezi fantezidir ve sınırı yoktur. Toplumsal normlara göre yaşamak durumunda değiliz. Sınır ve şiddeti kişiler belirler ama önemli olan bu kararların 1 kişiye ait olmaması; her iki tarafın da istemesi ve onaylaması. Manipule edilmeme kısmının altını çiziyorum. Alara Köksal’a göre, kişinin değerlerine ve ahlakına uygun bir şekilde ilerliyorsa sınır yoktur; herkesin kapalı bir kutusu olabilir. Sen ne ile tatmin oluyorsan, o doğrudur. Fantezisel eylemlerden rahatsız olmadığın ve karşı tarafın da muzdarip olmadığı sürece sorun olmaz. Toplumsal normlara uymadığı zaman kişi “bende sorun var” diye endişe ediyor. Sen ve partnerin için sorun yoksa sorun yok. Ancak manüpulasyon varsa, yani senin değerlerin ve ahlak çerçeven deliniyorsa, işte bu istismardır. İlişkilerden ve partnerinden kaçınmana neden olur. İstemediğiniz bir şeyin dayatılması, ilişkiyi, iletişimi ve cinselliği olumsuz etkiler.

LGBTQ+ Alara Köksal, gay ve lezbiyen ilişkilere olumlu bakan bir terapist. Eşcinselliğin sonradan olmadığını ve doğuştan geldiğini vurguluyor. Hangi duyguyu bastırırsanız o bir yerden çıkar. Kadın ve erkeğin net çizgilerle belirli olduğu geleneksel toplumda korkudan dile gelemeyip bastırılıyor senelerce. Ne kadar görmezden gelirsen gel, hangi tedaviyi uygularsan uygula, o bir dürtü ve duygudur. Sen kimsin? Ne istiyorsun? Neyle tatmin olabilirsin? Kendini tanımak önemli. Evlilik öncesi bir uzmandan destek almak kıymetli; bu tabuları yıkabilir ve kişileri keşfe daha açık hale getirebilir.

💜💛💚💙💜💛💚💙💜💛💚💙💜💛💚💙💜💛💚💙

GÖRSEL: Burada paylaştığım görsel, katılımcılardan Yasemin Kalfa'nın sohbet esnasında çizdiği bir resim. Kadim cinsellik ile ilgilenen Yasemin Hanım, kadın ve erkek cinselliği bir sanat olarak yaşadığında hayatın nasıl çoğalabileceğini resmetti. 

16 Mayıs 2021 Pazar

MİNERVA AKADEMİ NÖROFELSEFE PSİKOLOJİ SEMPOZYUMU İKİNCİ KONUĞU DR. ELİF MUTLU İLE BAĞIMLILIKLAR

Minerva Akademi ‘nin düzenlediği Nörofelsefe Psikoloji Sempozyumu’nun ikinci konuğu bağımlılık konusunda çalışan Fransız Lape Hastanesi'nden psikiyatrist Dr. Elif Mutlu oldu. Bağımlılıklar nasıl gelişir? Genetik ve kültürel gelişmelerin bağımlılıklarımız üzerinde nasıl bir etkisi var? Bağımlılıkla nasıl baş edilir? 16 Mayıs akşamı Zoom üzerinden gerçekleşen sohbette, ilişkilerden politikaya uzanan bağımlılık gibi geniş bir konuyu irdeledik; iki saate sığdırmak zor olsa da satır başlarını ve not alabildiğim detayları burada paylaşmak isterim:

★ Merkezi sinr sistemini etkileyen maddeleri neden kullanıyoruz? Genetik boyutu, gelişim süreci (yetiştirilme tarzı), doğal çevrenin etkisi nedir?

★ Bağımlılık, bize iyi gelmemesine rağmen içinden çıkamadığımız şey diyebiliriz. İnsanlar çoğunlukla kendi bağımlılıklarının farkında olmuyorlar.

★ Bağımlılık, doğal seleksiyon ile ilgili bir bedel. Evrimsel süreç neticesinde sahip olduğumuz donanım ve anatomik mimarimiz bu maddelere cevap verebilecek nitelikte. Biz de maddelerden meydana geliyoruz. Vücudumuzda sigara, alkol içmemiz için özelleşmiş yapılar yok, ama aslında kafein, nikotin gibi bizde değişiklik yaratan tüm maddeler, vücudumuzdaki bir maddeyi tekrar ederek çalışıyorlar. Bizi bağımlı yapan maddeler, bu mekanizmalara kısa devre yaptırıyor. Bu maddeler, pusula yanına konmuş mıknatıs etkisi yaratıyor ve bu da davranış bozukluğuna yol açıyor.

★ Dopamin, seratonin, oktopamin  gibi beyindeki nörotransmitterler, yani korku, heyecan, mutluluk gibi duygulara araçlık eden protein yapıdaki bu maddeler, Homo Sapiens’ten bile daha eskiler. Bunların arkaik öncü formları başka canlılarda da var, hatta arılarda bile var. Beyin mimarisi öyle eski ki tarım devrimini, endüstri devrimini, dijital devrimi yaptık ama nörotransmitterlerimiz 100.000 yıldan daha yaşlı. Genetik evrimimiz yavaş ve yapımız modern hayata uyumlu değil.

★ Keyif ya da acı verici olarak sınıflandırabileceğimiz emosyonlar ne işe yarıyor? Tepkilerimiz ayarlamamıza yarıyorlar. Sonuç kaçınma davranışı bile olsa davranışımızı etkiliyorlar. Haz verici ise fırsatlara ve tatmin yaşamaya yönlendiriyor. İlişkilere, kaynaklara, statüye, bedensel bütünlüğe tehdit varsa acı verici emosyonlar ortaya çıkarak tehdit ve kayıplardan koruyor. Asıl önemlisi de bunların doğal seleksiyon açısından önemi olması. Yani biz iyi hissetmeyebiliriz, ama doğa için doğru olan bu. Yani doğanın mutluluğumuzla bir işi yok, bireyi değil türü koruyor, türün devamlılığını önemsiyor. Elif Mutlu’ya göre bağımlılık medeniyetin hastalığıdır ve şifası da yoktur.

★ Yemek, beğenilme, dostluk, statü gibi HAZ verenler; korku, suçluluk, utanç, öfke, kıskançlık gibi ACI verenler renk skalası gibi bir yelpazeye yerleşiyor. Bedenimizde bizi hazzın aşıırılığından koruyan bir mekanizma yok. Doğa, coşku ve neşemizi sınırlamıyor.

★ Eroin bağımlıları için ruhsal acı, anne kucağından yere düşmek gibi, kopmak gibi çok derin bir acı. Bırakamamaları fiziselden çok bu ruhsal yoksunlukla ilişkili.

★ Alışveriş, şekerli yiyecekler ya da video oyunları. Tüm bağımlılıklarda olmayan faydaya karşı vücudumuz sinyal üretiyor.

★ Bizi aşırı zevkten koruyan hiçbir sistemimiz yok.

★ Deneylerle anlaşıldı ki hoşlanma ve isteme farkı, bağımlılığı anlamak konusunda yardımcı. Hoşlandığın içn yapmak ile yapmak zorunda olduğun için yapmaya geçiş çok belirsiz. Hoşlanmamamıza rağmen istediğimizi fark etmek ise önemli bir ara mekanizma.  

★ Elif Hoca, “ben kafada bitirdim” ya da “iradem çok kuvvetli” diyenlere gülümseyerek bakarız diyor. Dediğine göre bağımlılık bitmez çünkü zaten kafada oluyor. İradeye gelirsek, o da çok kırılgan bir yakıt ve tek sıkımlık bir kurşun. İrade silahıyla insanın kendini değiştirebilmesi çok zor. İstekle başa çıkmak, hayır deme becerisini geliştirmek, ilaçlar, davranışsal tekniklerle gerekiyor.

★ Bazen alkolü bırakıp hacca gitmek gibi derin anlam değişikliğine gider kişiler. (Elif Hoca'nın verdiği bu örnek ile aklıma uyuşturucu kullanımını Kundalini Yoga ile bırakan meşhur bir eğitmen geliyor. Bu deneyimi yeni bir anlam dünyası inşası olarak düşünmemiştim daha önce.)

★ Dürtüleri ertelemek, hazzı ertelemek öğrenilebilir. Kısa vadeli çıkarları reddetme becerisi yaşla gelişir ve eğitimle ilgilidir.

★ Bağımlı olduktan sonra hayatınız aşınır. Eskiden sahip olduğunuz bazı kapasiteleri kaybedersiniz. Hücre düzeyinde de değişiklik olur.

★ Meditasyon, mindfullness, nefes çalışmaları ve konsantrasyon egzersizleri beyindeki hacimleri değiştiriyor. Travma sonrası stres bozukluğu gibi durumlarda bu çalışmalardan faydalanılıyor.

★ Değişmeye hazır olmayan birini değiştiremeyiz ve buna haddimiz de yoktur.

Elif Mutlu'dan öğrenmeye doyamadık. Bitirmeden önce son cümlenin altını çizmek istiyorum, çünkü yoga camiasında sıklıkla istenmeden tavsiye veren uzmanlar görüyorum. İtiraf etmem gerekirse bazen kendimde de bunu fark ediyorum ve bunun bir sınır ihlali olduğunu kendime hatırlatıyorum.

15 Mayıs 2021 Cumartesi

MINERVA AKADEMİ İLE NÖROFELSEFE PSİKOLOJİ SEMPOZYUMU


Minerva Akademi ‘nin düzenlediği Nörofelsefe Psikoloji Sempozyumu’ndan merhaba. 15 Mayıs 2021’de başlayan bu sempozyum karantina günlerine denk geldi ve tabii ki online ve Zoom’da. Bugün, sinir bilimi ile ilgilenen nöroloji uzmanı Timur Yılmaz ile birlikteydik. Zihin sağlığı mirası, felsefe, duygular, farkındalık, epigenetik kavramı, bilişsel süreçler, TMS teknolojisi, limbik sistemden ve kalemim onun hızına yetişemediği için notunu alamadığım pek çok konudan bahsettik.

Felsefe ve psikoloji ile giriş yaptık ve Timur Hoca dedi ki, sinir bilimi felsefe ve psikolojiye eşit mesafede durur. Tüm konuşma boyunca elimden geldiğince not aldım ve kalan izleri tematik şekilde gruplayarak özetliyorum:

➕ Düşünceleri hakkında düşünen tek canlı insan. Başka bir deyişle felsefe, insan olmanın gerekliliği ve kanıtı. Sinir bilimi faydalı bir perspektif öneriyor. İnsanın düşüncesi hakkında düşünebiliyor olması, bunu yaparken kullandığı zihin devrelerinin, davranışını değiştirmek, duygularını fark etmek ve kısır döngüleri kırmak konusunda faydası olduğu kanıtlanmış.

➕ İnsanın psikolojisi düzeltilebilir, kurtarılabilir bir şeydir.

➕ Yoga ve pilates gibi esnekliği, dayanıklılığı ve gücü artıran egzersizlerin psikolojik esnekliği de artırdığı kanıtlandı. Kendine sarılmanın öz şefkat üzerinde etkisi var. Kısacası yoga, beden üzerinden zihni etkiliyor.

➕ ”İnsan beyni neden negatife yatkın?” sorusu üzerine klasik yaklaşımda beynin 6 büyük duygu ile çalıştığından söz etti. Mutluluk, heyecan, korku, öfke, tiksinme ve hüzün. Bu 6 duygudan 4’ü negatif. Ayrıca dünya çetin ve zor bir yer insan için. Evrimsel süreci de denkleme kattığımızda düşüncelerin karanlık olma ihtimali daha yüksek. Ama fark edebiliriz. Timur Yılmaz, negatif düşünceleri yakalamamızı ve farkına varmamızı öneriyor.  Öğrenme, farkındalık, anda olmak, niyet, inanç …


➕ Günlük hayata eklenebilecek bir egzersiz önerisi: İnsanlara selam verirken farkındalıkla selam vermek, “nasılsın?” sorusuna otopilottan değil de o anın gerçeğinden cevap vermek. Çünkü nasılsın diye soran kişi bunu limbik sistemden, otomatik bir şekilde sorsa bile, sorusunu farkındalıkla yanıtladığımızda biz farkındalığımız yükselterek karşımızdakini de “an”a çekiyoruz.


➕ Sen farkındalığını ne kadar yükseltirsen senin soyundan gelecek insanlara -epigenetik olarak kanıtlanmış- o kadar değerli bir miras kalıyor. Benim depresyonuma, kaygıma iyi gelecek bir yaşam tarzı seçtiğimde, adımı bile hatırlamayacak nesillere DNA yoluyla daha az epigenetic travma aktarımı yapacağım, daha sağlıklı bir zihinsel örgütlenmenin yolunu açmış olacağım. Bunun soyumuzla devam ettiği kanıtlanmış. Timur Yılmaz’a göre, aydınlanma yolculuğu çok da boşa gitmiş diyemeyiz.

➕ Artık ölçümlerle beyinde neler olduğunu biliyoruz. Örneğin frontal korteks kalınlığı görülebiliyor. Ya da fibromiyaljinin beyinle ilgili olduğu anlaşıldı ve elektromanyetik tedavi şekilleri geliştiriliyor. Sinir bilimin sunduğu bu bilgiler sayesindedir ki örneğin bağımlı birine limbik sistemi susturan, frontal korteksi güçlendiren hobiler, beslenme önerileri ve trapiler önerilebiliyor.

➕ TMS (Türkiye’de TMU olarak biliniyor) teknolojileri artık depresyon, bipolar, hiperaktivite gibi bir çok bozukluğun tedavisinde kullanılıyor. Önümüzdeki 20-30 sene içinde ise oldukça yaygınlaşacak ve kullanım alanı genişleyecek gibi görünüyor.

➕ Beden, zihnin bir uzantısı. Çevremiz de bir anlamda öyle. Etrafımızın nasıl olduğu, beynimizin durumu hakkında bilgi veriyor. Ve unutmamak gerekir ki inancımız değiştiğinde tutumlarımız, duygularla verdiğimiz kararlar ve niyetlerimiz de değişiyor.

➕ Biyolojik olarak 3 milyon yıl önceki atalarımıza çok benziyoruz. Hala. Dünya ne kadar değişirse değişsin, aşk acısı aynı ya da toplumdaki adaletsizlik değişmiyor.

Ben bu konuşmadan şunu anladım ki beslenme, uyku, takviye gıdalar kadar inancımız ve niyetimiz de psikolojimiz üzerinde büyük rol oynuyor ve çözümsüz bir psikolojik çıkmaz söz konusu değil. Yine şunu anladım ki yogaya devam. Zaten özellikle kundalini yoga ile ilgili ve meditasyon ile ilgili pek çok bilimsel çalışma olduğunu biliyorum, hatta şu anda Türkiye’de EEG ölçümleri İstanbul Ümraniye NP beyin hastanesinde yürütülen bir tez çalışması var. Yine bildiğim kadarıyla da Kirtan Kriya üzerinde en çok bilimsel araştırma yapılmış kundalini yoga öğretisi ve sonuçlar çok olumlu. Bu konulardan bahsedince bu bilgileri de not düşmeden geçemedim.

KİTAP ÖNERİLERİ

Nöroloji Uzmanı Timur Yılmaz, felsefe, nörofelsefe, sinir bilimi ile ilgilenenlere pek çok kitap önerisi verdi. Aklımda kalanları sıralıyorum ve Timur Hoca’nın Siddartha’yı sinir bilim perspektifinden incelediği kendi kitabı ile başlıyorum. (Bu arada yakında yeni kitabı da çıkacakmış):

Senin Ruhun Bütün Dünyadır - Uğur Batı ve Timur Yılmaz
Siddartha, Hermann Hesse
Karısını Şapka Sanan Adam, Oliver Sacks
Incognito: Beynin Gizli Hayatı, David Eagleman tarafından yazılan kitap
Benlik Yanılsaması , Bruce Hood